4/08/2006

Yep yeni bir fakülte


İktisadi idari bilimler diye adlandırdığımız fakültemizde yeni bir yapılanmaya gidelim. Gene birinci sınıfta temel dersler olsun gelen öğrenciler kendilerinin ilk yılında bir birleri ile tanışsın bulundukları bölümler ile ilgili fikirleri daha gerçekçi olsun. Yeni yapılanmamızda ilk yıllarında birbirleri ile tanışan öğrenciler ikinci yıllarında bölümlerine göre görevler alıyorlar. İşletmede okuyanlar okulun belirlediği sektörlerde (bana göre ölçülebilir sektörler olmalı) şirketler kurmalı. Bu sektörlerin arasında mutlaka bir bağ olmalı. Finans ,demir çelik,inşaat,sanayi,bilişim gibi. Maliye bölümündeki öğrenciler gerçek maliyenin yönetim organizasyon şemasındaki gibi yapılabilirler. Kimileri tahsilatçı olur, kimileri yeni mali hükümler hazırlar, kimileri şirketleri denetler. Ekonomistler genel (kapalı devredeki) konjonktürü takip eder, planlamayı yapar, şirketlere doğru sektörlerde yatırımlar yapmaya yardımcı olur. Çalışma ekonomisinde okuyanlar bu sistemin omurgasıdır sistemde her şey kağıt üstünde olduğu için ölçümleme ve kapasite artımına yardımcı olmak onların işidir. Çok yüzeysel anlattığım bu sistem ne işe yarayacak? Genç girişimcilerimiz bu şirketler kurulurken kimler ile yola çıktıklarının ve amaç birliğinin ne demek olduğunun ortak olmanın sorumluluklarının farkına varacaklar. Öğrenciler bir araya geldiklerinde işlerinden bahsetmeye başlayacaklar sorumluluk duyguları gelişecek. Cafe veya okul kantinlerinde iş konuşulmaya başlanacak. Bu kapalı devre iş hayatlarında hayatın neresinde yer almak istediklerini fark edecekler. Bilgilerini gerçek hayatta ne kadar adapte edebileceklerini görecekler. Kolay kazanılıyor zannettikleri gelirlerin kazanılmasının ne kadar zor olduğunu anlayacaklar. En önemlisi potansiyellerini anlayacaklar. Bu fikirlerinin oluşumunda gerçek hayattan izler oluşturabilirsek inanıyorum ki mezun olma sendromunu ortadan kaldırabiliriz.

4/07/2006

snowboard

4/06/2006

yatırım


En zor kararları verdiğimiz, kendimizi bir türlü disipline edemediğimiz alandır yatırımlar. Hayattaki mali beklentilerimizi kısa yoldan karşılamaya çalıştığımız daima hata yaptığımız, başkalarına akıl danışır gibi yapıp kendi bildiğimizi okuduğumuz aslında bile, bile lades dediğimiz alandır yatırımlarımız. Yatırım enstrümanımızın ne olduğu önemli değildir. Biz bir şeye inanmak isteriz ve çevremiz bize göre bu konu ile ilgili dar görüşlüdür ve bir türlü ikna olmuyordur. Onların bizim gördüğümüz gerçeği görmemelerine inanamayız. Bir zaman sonra onları ikna etmeyi bırakıp konu ile ilgili daha az konuşmaya başlarız. Yalnız şunu karıştırmayalım ticari girişim ile yatırım farklıdır. Birikimlerimizi veya gelirimizin bir kısmını sabit gelirlerden daha fazla getiri getirmesi için yaptığımız hamlelerdir yatırım. Bizlerin en büyük hatası nasıl yatırım yapmamız gerektiğini bilmememizdir. Aceleci ve aç gözlü bir toplum olduğumuz için yatırımlarımızda hata yapma oranımızda çok yüksektir. Çünkü bir an önce zengin olmamız gerekmektedir. Yapacağımız ve yaşayacağımız çok şey vardır. Varlıklı olandan neyimiz eksiktir ki hatta biz onlardan daha akıllıyızdır onlar sadece bizlerden biraz daha şanslıdır. Yatırımlarımız ile ilgili hepimizin kötü anıları vardır yoksa da şu an o anılar oluşuyordur. Ne yapmalıyız peki yatırım yapmayacak mıyız, sadece sabit getirili risk oranı düşük gelirlere mi yatırım yapacağız. Tabii ki hayır. Öncelikle yatırım yaptığımız enstrümanı tanır, azda olsa o enstrümandan bir iki melodi çıkartabiliyorsak ilk adımımızı doğru atmışızdır. Çünkü en azından ne tür müzik yapabileceğimizi biliyoruzdur. İkinci adım olarak neden o yatırım aracına yatırım yaptığımızı ilkokul beşinci sınıftaki bir çocuğa bile zorlanmadan anlatabilmeliyiz. Son adım olarak yatırımımıza duygusal bir bağ ile bağlanmamamız gerekir. Çünkü zamanı geldiğinde ondan ayrılmalıyız. Bu adımlarla yapmak istediğimiz şeylere veya yaşamak istediğimiz hayat tarzına belki daha uzun zamanda ulaşırız ama ulaşırız.

4/05/2006

çoçukla çocuk olmak


Nedense bir çoçuk gördügümüzde saçmalamaya başlar, onun ses tonunu taklit etmeye çalışır, elimizi kolumuzu garip garip hareket ettiririz? Sonuç bellidir bize göre anlamsız bakışlar. Hemen hatırladınız değil mi yüzlerindeki o anlamsız bakışı. Bakışın anlamı şudur. Ne yapıyorsun sen? Amacın ne? Nesin? Çoğunlukla da ağlama ile biter bu seans tabii çoçuk biraz daha büyükse bizim bu anlamsız davranış şeklimize bizden uzak durmaya çalışarak, cevap verir genelde elini tuttuğu kişinin arkasına doğru bir kaçıştır bu. Kimse durumun farkında olmadığı için yabancıladı denir. Oysa bizim onları taklit etme çabamızdır onları bizden uzak tutan. Onlara yaşıtları gibi arkadaşca davransak onlarla sevinsek, üzülsek onlarla beraber yürüsek onları yönlendirmeden, onlar bize tükürdüğünde bizde ona tükürsek sonra beraber ağlasak arkadaşı gibi. Onların ilgi alanını keşfedebilsek. Bilsek ki onların tek depolarının elleri olduğunu ellerindekinden daha değerli olduğunu hissettirmeden onlardan birşey alamayacağımızı bilsek. Onlardan biri oluruz. Onlardan biri olmamız için çoçuk olmamız gerekir çoçuk gibi olmamız değil. Hiçbirşey bilmiyorsak, çoçukları arkadaşları ile oynarken seyredelim kendi aralarındaki fiziksel temaslara, bakışlara, çekişmelere, gülüşmelere bakalım. Gözünüzde canlandırırken bile tebessüm ettiğinizi buradan görür gibiyim. Şimdi çoçuklarla çoçuk olmayı deniyelim onlara arkadaşlarının verdiği tepkileri verelim. Gerekirse kavga edelim nasıl olsa beş saniye sonra unuturlar zaten unutulmasa en büyük düşmanımız annelerimiz olmazmıydı? Şimdi birdaha deniyelim bakalım onların dünyasına bu anahtarla girebilecekmiyiz?

4/03/2006

sevgi