7/11/2006

su


İnsan DNA’sı biyolojik bir internettir ve yapay olandan birçok açıdan daha üstündür. Var olan her şeyin temelde atomdan oluştuğu sanılırdı şimdi fizikçiler süper sicim diye isimlendirilen sicim şeklindeki sürekli titreşim halinde olan cisimden oluştuğunu söylüyorlar. Yani atomdan bundan oluşmuş bir parça. Fizikçiler atomun içindeki protonu bölüp ikiye ayırmak istediklerinde rast gele hareket ettiğini, bazen yok olduğunu ve ne zaman şurada mı acaba diye düşünseler orada ortaya çıktığını görerek hayret etmişler. Böylesine matematik ve geometriye dayanan bir evren varken nasıl olurda atom altı parçacıklarında bu derece rast gelelik ve atom altı parçacıkların insanın düşüncesinden etkilenme durumu olabilir diye hayrete düşmüşler. Var olan her şeyin bir olması ve birbiri ile bağlantıda olmasının nedeni budur, temelde her yeri kaplayan boşluğu bile süper sicimdir. Yeni bir araştırmada Stanford Üniversitesi fizik profesörü Dr. William A. Tiler bilinçli düşünceleri standart 1 mikro vattan daha az güç yayan bir elektronik alete yükleyip bununla gelecekte bir canlıyı etkileyebileceğini ispat etmiş. Amerikanın çeşitli laboratuarlarında birçok deney uygulamış. Küçük aletleri ile belirli bir niyet yükleyip istediği etkiyi elde etmiş. Sistemi kullanarak PH solüsyonunu değiştirerek sinek larvalarının gelişimini %15 hızlandırmış. Su ve hava derecelerini değiştirmiş ve karaciğer enziminin alkalin fosfat aktivitesini yükseltmiş. Tiller araştırmalarında 4 güçlü meditasyon uzmanı kullanmış ve niyete 15 dakika odaklanılıp zihinsel olarak mühürlenmiş.
Dr. Jacques Benveniste 2 Nobel ödülü alan tek insandır. 1991 de suyun hafızası olduğunu keşfettiği ve 1998de de bu buluşunu dâhice kullandığı için ödüllendirilmiştir. Benveniste yaptığı araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton yaydığını(ışık) ve farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titremeye başladığını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiştir. Bunun dışında suyun hafızası olduğunun da kâşifidir. 1980lerde başlattığı çalışmalarında suya bir madde yüklemiş ve bunu1 milyon kez sulandırmış özel bir alet ile aşırı hızda sallayarak yapılan deneyde maddenin yok olmadığı gözlemlenmiş. Ne kadar çok sulandırılırsa sulandırılsın ki bu 10 defa daha milyon kez sulandırılsa bile suyun içine koyulan maddenin hala var olduğu tespit edilmiş. Hatta daha da ileri giderek suya zehirin kendisini değil de frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi koyulmuşçasına suyun sinekleri öldürdüğü gözlemlenmiş. Daha sonra emin olmak için dünyanın değişik ülkelerindeki laboratuvarlarla anlaşarak hızlı karıştırıcı aleti göndererek burada da deneylere devam edilmiş, ancak Belçika’da ki bir laboratuvar da bir türlü doğru netice elde edilemiyormuş. Benveniste bizzat kendisi gittiğinde deneyi sürdüren bilim kadınının, elektro manyetik alanının deneyi etkileyip bozduğunu anlamış.
Son derece şüpheci biri olan Queens Belfast Üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katıldı. Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda dan oluşan ekibi Profesör M. Roberfroid Belçika Katolik Üniversitesinde Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak yapılan uygulamada ilgili her dört laboratuvarda ki bilim adamları deney solüsyonlarının içinde ne olduğunu bilmeden çalıştılar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su vardı. Tüm deney bagımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyordu. Tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyordu ama deneylerde bir fiil çalışmıyordu bu yüzden yalan ve dolana yer kalmadı. Yapılan tüm deneyler Benvenistenin sonuçlarını destekledi. Benveniste buna karşılık 12 sene önceye bizim başladığımız noktaya gittiler dedi. Benveniste biyo kimyevi maddelerin yaydığı sinyali kaydedip internet aracılığı ile dünyaya yayabilirim ve bu sinyal biyolojik hücrelerde sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır.

Unutmayın bedenin %75 sudur.

Yaratıcı Japon bilim adamı Masaru Emoto’nun bilimsel çalışmaları fotoğrafları ile yayınlanmış olan “The Message from Water” isimli kitabında bulunuyor.

Bay Emotonun çalışması bize gerçekçi kanıtlarla insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncenin, kelime, fikir ve müziğin suyun moleküler yapısını etkilediğini sunuyor. Su bu gezegendeki yaşamın kaynağıdır. Beden bir sünger gibidir ve hücre denilen trilyonlarca sıvı dolu odacıklardan oluşur. Yaşamımızın kalitesi sıvımızın kalitesi ile direk bağlantı halindedir. Su son derece uyumlu bir maddedir. Fiziksel şekli kolayca bulunduğu ortama adapte olur. Yalnız değişen sadece fiziksel şekli değildir, moleküler şeklide değişir. Çevresel enerji veya titreşimler suyun moleküler şeklini değiştirir. Bu anlamda su sadece görsel anlamda çevresel durumu yansıtmaz aynı zamanda moleküler anlamda da yansıtır.
Bay Emoto görsel anlamda bu moleküler değişimi fotoğraf teknikleri ile belgelemekte. Su damlacıklarını dondurup fotoğraf çekme kapasitesi olan karanlık alan mikroskobu altında inceliyor. Çalışması çevresel etkilerin suda yarattığı moleküler değişimi açıkça ortaya koymakta.
Bay Emoto dünyanın değişik kaynaklarından alınan ve değişik durumlarda olan suların kristalize şekillerinde bir çok büyüleyici farklılıklar keşfetti. Akar sulardan ve kaynaklardan alınan su çok güzel geometrik şekilleri olan kristal desenler gösterirken, sanayi ve yerleşimin yoğun olduğu kirli ve toksik suyun ve su borularındaki ve depolarda bekletilen durgun bozuk sular kesin şekilsel olarak bozuk ve rast gele oluşmuş kristal şekiller oluşturuyor.
Canlı ve her duygu ve düşüncemize tepki veren bir madde. Suyun çevresindeki titreşim ve enerjiyi kolayca aldığı açıkça ortada. Su bir şey söylendiği anda, anında hemen etkilenmekte.
Düşünce ile DNA‘yı değiştirebilirsin
1990 yılında Moskova da bir grup bilim adamı insan genomunun fazlaca biyokimya düzeyine indirildiği görüşü ile insan DNA’sı üzerinde bir çalışma başlattılar. Bugüne kadar oluşmuş olan Ortodoks düşünce tarzının birçok bilgiyi gizlediğini fark etmişlerdi.
Bu grupta çoğunluğu Rus bilim akademisinden olan üstün yetenekte bilim adamları var. Tanınmış Lebedev Enstitüsünden Fizikçilerin dışında moleküler biyolog, biyofizikçi, genetik uzmanı, embriyolog ve dilbilimci de bulunuyor. Projenin yönetimi bir biyofizikçi ve moleküler biyolog olan Dr. Pjotr Garjajev, kendisi Rus bilim akademisinin olduğu kadar New York Bilim akademisinin de bir üyesidir. !990’dan bu yana oluşturulan bu projenin neticesinde Moskovalı grup devrimci bir farkındalıkla karşılaştı bu durum bizim DNA ve insan genetiğine olan anlayışımıza yepyeni bir ışık tuttu.

DNA’mızın sadece %10’nunu protein oluşturmakta kullanırız diğer %90’nı işe yaramaz DNA diye kabul edilir, oysa bu Rus araştırmacı grup doğanın aptal olmadığına inanarak araştırmaları başlattı ve neticeler devrim yaratacak nitelikte.

DNA’mızın alkalinlerinin bildiğimiz normal lisanda kullanılan grameri takip ettiğini ve aynen lisanlarımız gibi kalıpsal kuralları olduğunu keşfettiler. Dolayısı ile insan lisanı tesadüfen oluşmadı da, içsel DNA’mızın yansıması. Bu araştırmacı grup aynı zamanda DNA’nın titreşimsel tabiatını da inceledi. Kısaca özetlemek gerekirse “yaşayan kromozomlar endojen (içsel) DNA lazer radyasyonu kullanarak aynen holografik bilgisayarlar gibi çalışıyor”. Bunun anlamı mesela şu; belirli frekans desenlerini lazer ışınına ayarlayıp bununla DNA frekansını etkilediler ve dolayısı ile genetik bilginin kendisini etkilediler. DNA-alkaline eşleri ve lisanın temel yapısı aynı olduğuna göre, DNA’yı deşifre etmeye gerek yok. Basit bir şekilde insanın kullandığı lisandaki kelime ve cümleleri kullanabilirsiniz. Yaşayan dokudaki DNA maddesi, eğer gerekli frekanslar kullanılırsa, lisana – ayarlanmış lazer ışını ve hatta radyo dalgalarına her zaman tepki verecektir. Bu ise düşünce ve kelimelerin, cümlelerin, enerji çalışmalarının neden etkili olduğunu ve neden iyileştirici neticeler elde edildiğini açıklamakta. Batılı araştırmacılar DNA sarmalımızdan tek genleri kesip atıp başka yerlere yerleştirirken Ruslar ayarlanmış radyo ve ışık frekansları ile hücre metabolizmasını etkileyerek genetik yanlışlıkları düzeltiyor.
Garjajeva’nın araştırma grubu bu metotla X ışınının zarar verdiği kromozomların onarılabilineceğini ispat ettiler. Hatta belirli bir DNA’nın bilgi desenini yakalayıp başka birine aktardılar, böylece hücreleri başka bir genoma programladılar. Mesela kurbağa embriyosunu salamander embriyosuna sadece DNA bilgi deseninin frekansını ileterek aktardılar. Böylece tüm bilgi kesip biçme olmadan dolayısı ile hiçbir uyumsuzluk ve yan etki oluşmadan aktarılmış oldu. Tüm bunlar sadece vibrasyon ve lisan kullanarak yapıldı. Spritüel öğretmenler bedenlerimizin kelime, düşünce, ses ve titreşimlerden etkilendiğini ve tekrar programlanabildiğini asırlardır bilirler ancak bunun bilimsel olarak ta ispat edilmesi yolumuza daha da somut bir ışık tutmakta.
Rus bilim adamları bu kadarla kalmayıp DNA’mızın vakumda bozucu desenlere neden olabileceğini böylece manyetik solucan delikleri yaratabileceğini de keşfettiler. Solucan delikleri Einstein-Rosen köprüleri de denilen, yanarak sönmüş olan yıldızların bıraktığı kara deliklerin mikroskobik eş değeridir. Bunlar bilginin uzay zaman dışında iletilmesini sağlayan tüneller, evrenin tamamıyla değişik bölgeleri ile oluşan bağlantılardır. DNA bu bilgi parçacıklarını çeker ve bizim bilincimize aktarır. Bu tarz Hiper bağlantı en çok gevşemiş ve dingin bir durumda oluşur. Stres, korku, üzüntü veya Hiper aktif bilinç hali bilginin akışını engeller ve hiper bağlantı oluşumunu engeller. Doğada Hiper bağlantı milyonlarca yıldır yapılır. Böceklerin organize hayat akışı bunu dramatik bir şekilde ispatlar. Doğadan bir örnek ; Kraliçe karınca kolonisinden ayrılırsa, yapılanma planlandığı gibi delicesine devam eder. Şayet kraliçe öldürülürse kolonideki tüm çalışma durur. Kraliçenin uzaktan bile olsa grup farkındalığı ile işçilere imar planlarını gönderdiği belli, ölmedikçe istediği kadar uzakta olsun hiper komünikasyon sağlanır. Hiper komünikasyon insanlar arasında his, ilham, sezgi, duru görü, şifacılık olarak deneyimlenir.
kaynak:Anonim